28 Ağustos 2013

Be Adam, Sen Git Kendini Sok Savaşa, Bizi Karıştırma!

Göz göre göre giriyoruz savaşa. Gene içimizden bir ses "yanlış giden bir şeyler var" diye fısıldarken birilerinin bizim namımıza abuk subuk kararlar almasını seyrediyoruz. 
Be adam, dur iki dakika düşün. "Müslüman kardeşlerimiz ölüyor biz buna seyirci kalamayız!" diye kendini de, yandaşını da gaza getirirken bir soluklan, derin nefes al. Koşa koşa girdiğin o savaşta senin topraklarındaki üsler kullanılarak atılacak bombalardan Japon balıkları mı ölecek sanıyorsun? O binlerin, yüz binlerin kanı olmayacak mı senin ellerinde? 

"Aman diktatörü devirelim, demokrasi gelsin" diyorsun. İyisin, hoşsun, oraları bilmesem bu iyi niyetli söylemlerine inanabilirim aslında. Ama unuttukların ya da anlamadıkların var. Birincisi demokrasi deterjan değildir, ihtiyaç duyunca marketten alamazsın, "hop bak demokrasi geldi" deyince bir anda belirmez. İkincisi Ortadoğu senin sandığın gibi değildir. Kötü adam gider, bir anda ülke muasır medeniyet seviyesine yükselir sanıyorsun, değil mi? Gülerler adama. Oralarda adettir, gelen gideni aratır. 


Arap Baharının geçtiği tüm ülkelerde sözde seçimler oluyor ama istisnasız hepsi şaibeli. Muhalefet liderleri öldürülüyor. Mezhep çatışmaları tetikleniyor, yıllardır bir arada yaşayanlar artık birbirine düşman. Mısır'da her gün insanlar ölüyor. Tunus tekrar kaynadı kaynayacak. Ülke ayrımı gözetmeksizin, başa gelen, kendi baskıcı, çoğunlukla da gerici rejimini zorla empoze etme peşinde. "Boru değil, ben seçilerek geldim, benim her dediğimi yapacak, uygun gördüğüm şekilde yaşayacaksın, bu dünyaları ben yarattım heyytt" mantığı size de bir yerden tanıdık gelmiyor mu? 


Be adam, çok uzağa gitme daha birkaç yıl öncesinde, yine senin burnunun dibinde, aynı oyuna gelmedi mi tüm dünya? Irak'ta ölenlerin sayısı milyonu aştı, sözde demokrasi geldi, insanlar aç, işsiz, her gün kıyafetleriyle birlikte ölüm korkusunu giyinerek çıkıyorlar evlerinden. Bak daha bugünkü gazeteden artık hiçbirimizin açıp

Can Baba'dan...

"Şunları bir araya toplayayım.
Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm.

Mutfak işinden de anlarım.

Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim. 
Bayağı da para gitti.

Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum. 

19 Ağustos 2013

Pardon Bağyan, Tanışalım Mı?

Burası mühim, değil mi? Bu üç beş satırdan ya beni sevecek, ya da sevmeyecek ve hatta sallamayacaksınız. İki dakika soluklanın sayfada, o arada iki çift laf edelim.

Şuyum buyum demek de pek zordur. "Bana kendini anlat" sorusunu sevmem, soranı da sevmem. O yüzden sinsi ve usta bir manevrayla savuşturmak lazım bu faslı: Uğur Gürsoy'un yarattığı safsalak, kendi küçük dünyasında mutlu mesut yaşayan oğlan çocuğu Fırat! İşte esas oğlanımız buna benzer bir şey. Bilenler bilir, bilmeyenler için buyrun bir kuple...

Tanıştığımıza göre gelelim esas mevzuya...

Zip İşleri'ne Hoşgeldiniz! 

Çünkü düşüneceklerimizin (daha doğrusu düşünmeyeceklerimizin), konuşacaklarımızın, tarafımızın, oyumuzun renginin, hayata bakacağımız pencerenin ve hatta yiyeceğimiz yemeğin bile harfi harfine bize empoze edildiği bir dünyada, pek anlamsız bir devirde yaşıyoruz. E doğal olarak da her şeyin kısaltılmış -zipli- versiyonunu yaşar, düşünür, hisseder olduk. Fikir üretmeye, eleştirmeye, hayatı yaşanır kılan şeylerden bırak keyif almayı onları fark etmeye bile vaktimiz de, hevesimiz de kalmadı.
Küçükken dünyaları değiştireceğim diye dolanırdım ortalıkta, aman da aman ne kadar şirinmişim öyle. Bunca senenin sonunda kendi dünyamı değiştirmenin bile çok zor olduğunu idrak ettim. 
Ama yine de susarak yok olmaktansa, açarım kendi zip dosyamı okuyan okur, okumayanı görmeyeyim bir daha buralarda. Saygılar sevgiler ey ahali!